New York ile başladığımız ve birbirinden güzel koleksiyonlar ile gün geçtikçe daha da güzelleşen bu sezon son durağını Paris'te yapıyor.
Paris'in hem benim hem de moda dünyası açısından farklı bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Orası her şeyin zirvesi. Bir nevi everest sanki.
Bütün ustalar orada toplanmış bizi eşsiz sanat eserleri ile muhteşemlik yağmuruna tutmak için hazırda bekliyorlar adeta..

26 Şubat
Damir Doma - Alexis Mabille - Dries van Noten - Rochas - H&M - Mugler

27 Şubat
Balenciaga - Carven - Balmain - Barbara Bui - Nina Ricci - Lanvin - Olympia le Tan

28 Şubat
Roland Mouret - Chalayan - Christian Dior - Isabel Marant - Maison Martin Margiela

1 Mart
Haider Ackermann - Victor&Rolf - Vivienne Westwood - Comme des Garcons - Jean Paul Gaultier

2 Mart
Kenzo - Andrew Gn - Celine - Chloe - John Galliano - Givenchy

3 Mart
Stella McCartney - Giambattista Valli - Saint Laurent

4 Mart
Chanel - Hakaan - Valentino - Alexander McQueen - Hermes

5 Mart
Louis Vuitton - Vionnet - Miu Miu - Elie Saab

Şu yazımda Dior'un tarihini kısaca özetlemiş ve John Galliano'nun nasıl görevden alınıp yerine bir süre sonra Raf Simons'un geldiğinden bahsetmiştim.
İşte yaklaşık bir hafta önce Raf Simons Dior moda evindeki ilk koleksiyonunu tanıtarak meraklarımızı dindirdi. Ama iyi mi yaptı yoksa berbat mı etti? İşte şimdi o kısma geldim..


Biraz sonra koleksiyon ile ilgili yorumuma geçeceğim ama önce kimler Raf Simons'un ne yaptığını görmeye ve onu desteklemeye gelmiş onları görelim. Destek mi köstek mi orası da belli değil ya. Bu kadar insan beni görmeye, yaptığımı eleştirmeye gelse herhalde çelik bir kasanın içine kilitlerdim kendimi. Eminim ki o gün Raf Simons'un üzerindeki baskı Kraliçe Elizabeth'in üzerinde olmamıştır.

O gün için kimler bir araya gelmemiş ki. Modanın en ağır topları birleşmiş Raf Simons'un karşısına geçmiş.



Alber Elbaz, Diane Von Furstenberg, Marc Jacobs, Donatella Versace ve kızı Allegra, Anna dello Russo, Anna Wintour ve kızı Bee Shaffer, Sharon Stone, Natalia Vodianova ve kocası, Jennifer Lawrence, Marion Cottillard, Monako Prensesi Charlene Wittstock ve Olivia Palermo ön sıralarda göze çarpan isimlerdendi. Onların dışında moda dünyasından birçok isim daha Raf Simons'un Dior moda evine uygunluğunu ölçmek için oradaydı.

Şimdi de geçelim eleştiri bölümüne. Profesyonel olduğumu söylemiyorum, bu konu hakkında yıllardır yaptığım gözlemlerle oluşan bilgim dışında hiçbir eğitimim yok (en azından şimdilik) ama yine de kendi çapımda bir eleştiri yapabilecek durumda olduğumu düşünüyorum.
Öncelikle her tasarımcıya olduğu gibi Raf Simons'a da kesinlikle saygım sonsuz, ortada çok büyük bir emek var çünkü. Bu göz ardı edilemez bir şey. O yüzden eleştirimi olabildiğimce pozitif tutmaya çalıştım.
Pozitiften kastım ise John Galliano'nun muhteşem sanat eserlerinin beni etkilemesine çok fazla izin vermemek.

Tasarımcı koleksiyonu için Dior'un arşivlerinden yararlanmış ve Christian Dior'un moda evini kurduğunda yarattığı 'Çiçek Kadın' görünümünden ilham almış. Amacı markanın John Galliano ile uzaklaştığı 1950'li yılların zarif kadın görünümü imiş. 

Koleksiyon genel olarak ele alındığında büyük bir uyum içerisinde ve gerçekten güzel. Tek tek incelendiğinde ise muhteşem detaylar ve işçilik belli oluyor. Ama tek hatası kesinlikle bir Couture koleksiyonuna uygun olmaması. Couture denince insan daha aşırı bir şeyler bekliyor, tasarımcının kendisini sınırlamamasını istiyor. Eğer bu Raf Simons'un sınırlanmamış hali ise ben hazır giyim koleksiyonunda çıkartacakları için şimdiden korkuyorum doğrusu. Eğer bu işçilik Couture adı altında tanıtılmasaydı eminim ki bende dahil birçok moda tutkunu bayılacaktı. Fakat gel gör ki olan oldu bir kere.
Modellerin saç ve makyajlarından bahsetmeyi istemiyorum bile. O konuya girersem hiç çıkamayabilirim çünkü. Takılar ve tabanın ortasından çıkan topuklu ayakkabılar ilginç görünüyor, itiraf etmek gerekirse.

İlk gördüğümde de söylediğim gibi Raf Simons'un Couture anlayışı John Galliano'nun ancak hazır giyim anlayışı olabilir.

Koleksiyondan birkaç tasarımı yayınlayacağım böylece sizler de benim eleştirime katılabilir ya da kendi eleştirinizi yapabilirsiniz. Ayrıca istiyorsanız 15 dakikalık şovu buradan izleyebilirsiniz..

Giambattista Valli

Chanel

Fan Bingbing:  İşte benim kadınım! Bayılıyorum Fan Bingbing'in her şeyine. Her zaman mükemmel olan o nadir insanlardan kendisi. Sanki özellikle kırmızı halı için dünyaya gelmiş. (Siz onu asıl Cannes kırmızı halısında göreceksiniz canlarım) 

Bu sene öyle görünüyor ki başımızdan hiçbir şey eksik olmayacak!
Şaka şaka, ama umarım başımıza gelenler sadece bu son derece şık ve bir o kadar da tuhaf aksesuarlar olur.
2012 Sonbahar Couture sezonunun son günüyle birlikte gözlerim bir şenlik yaşadı. Couture gibisi yok hakikaten. Ne kadar da seviyorum o birbirinden güzel sanat eserlerini.

Ve Paris Moda Haftası'nın son günüyle birlikte bu sene muhtemelen her yerde karşımıza çıkmaya başlayacak olan yeni yeni aksesuarlara merhaba demenin zamanı geldi.
Açılışı Giambattista Valli ile yaptığımız bu yeni trend tabii ki de baş aksesuarlarından oluşuyor. Onu izleyen Armani Prive ise bize mini duvak, tüy başlık ya da sade bir şapka gibi seçenekler sunsa da sanırım bu trend bana göre değil. Ama çok tarz olduğu kesin.

 Bazılarınız Giambattista Valli'nin uçuk düşünce tarzını desteklemeyebilir. Aslında ben de pek sıcak bakmıyorum gözümün veya yüzümün üstündeki kelebek fikrine ama Couture işte bu, her şeye hazır olmalıyız.
Onu sevmediyseniz Karl Lagerfeld Chanel'in saç filesi ile imdadınıza yetişecektir inanın bana. Saç filesi denince aklıma gelen görüntüden çok daha şık ve modern olduğu kesin ama bu görüntü de bana uymuyor nedense.


Anlaşılan o ki Jean Paul Gaultier de saç filesi taraftarından ki buna çok şaşırdığımı söyleyemeyeceğim doğrusu. O çılgın adam ne yaparsa yapsın şaşırmamayı çoktan öğrendim ben.

Ama onun aksine Alexis Mabille için aynı şeyi söyleyemem. Bunu gerçekten ama gerçekten yapamam. Sadece bana mı öyle geliyor yoksa bu modeller gerçekten de Grinç filmindeki küçük kıza mı benziyorlar? Tamam, tıpatıp aynı demiyorum ama çok ufak da olsa andırmıyorlar mı gerçekten? Bu trendin en uçuğu kafamın ta arkasından gelerek yüzümün üstünde sallanacak olan avize taşı olmalı.

Christian Dior'un da arasında bulunduğu 2012 Sonbahar Couture sezonunun baş aksesuarları trendlerini izleyen diğer tasarımcılar ise Maison Martin  Margiela, On Aura Tout Vu, Iris Van Herpen, Ulyana Sergeenko. Benim gördüğüm kadarıyla son yılların en uçuk moda trendi bu olsa gerek. Ugg'a bile alışabilirim ama buna alışamam. Ki umarım, umarım bu trend podyumlardan daha ileri gitmez ve herkes başına bir şeyler geçirerek Anna Dello Russo'yu garip başlıklar kraliçesi tahtından indirmeye kalkışmaz.